KARMA NEDİR?
Herkesin bu dünyada kendi yolculuğu vardır. Tabi bizler bu yolculuğun görünen tarafına kafa yoruyoruz. Yani gözle görülen, elle tutulan başarı hikayesine! Peki biliyor musunuz aslında o başarı hikayesi çiçekli bahçelerden koşarak oluşmuyor. Yorulmak, yenilmek, üzülmek, inandığı değere ya da fikre kimseyi inandıramamak gibi bir yığın dikenli tele takılıyorsun ve ruhun her köşeden delik deşik olmuş elbiseye dönüyor. Buna rağmen zihni dinç tutan ve her seferinde ayağa kalkana da helal olsun diyoruz.
Peki sizce düştüğü yerden kalkabilenlerin sırrı ne?
İşin en tılsımlı yanı zihinleri berrak tutmak! Söylemesi kolay başarması çok zordur. Hepimizin hayatta bir kaygısı, korkusu, tasası, telaşı vardır. Siz de öyle hissediyorsunuz değil mi susmayan bir zihniniz var ve ara ara kendinize şunu sorarken buluyorsunuz. Düşündüklerimi mi hayatıma taşıyorum? Beyin insana bahşedilmiş en büyük mucize. Bu mucize karmaşık bir çalışma sistemine sahip. Astrolojide zihin Merkür’den sorulur. Herkesin Merkür’ü kendine der gibi bize doğduğumuz köşeden bakış açısı verir. Fakat karma bir üst seviyedir. 19 yılda bir olan yani tüm Zodyak’ı dönüp dolaşıp aynı noktaya gelen tutulma aksına denir. Tabi ki ağır hareket eden gezegenler 19 yıl önceki pozisyonda değil. Ama zihin ve karma Güneş’in denize düşen ışıkları gibi piksel piksel hepimizi işliyor. O halde gelecekle geçmiş arasında köprü oluşturan zihnimiz diyebiliriz. Hepimizin zihni geçmişe dair kayıt tuttuğu gibi gelecek kaygısı veya telaşı ile birçok yönlü düşünür. Bir şekilde de ruhumuz bu düşüncelerin peşine takılır.
Geçmişte ne yaptın?
Geçmişte ne düşündün? Hangi hayalleri kurdun, hangi korkuları devamlı imgeledin ya da kodladın? Aslında ne yaparsan yap kendi tekrarını yaratıyorsun. Karma teorisi budur. Evvelsi gün en sevdiğin kişiyi kaybetme hissi içindeysen aslında bir şeklide beynindeki dalgalara enerjisini yayıyorsun demektir. Çünkü yaşadığın gezegen senin davranışlarını aynalıyor. Korktuğun, istediğin, dilediğin ama alttan alta olmayacağını düşündüğün konuları ise istemiyorsun gibi algılıyor. Yaşadığımız gezegenin atmosferi senin iç enerjinle duygularını süzüyor. Bu durumu bir arama motoruna benzetebilirsin. Örneğin Google, bir şeyi eksik yazdığında bunu mu demek istedin der! İşte evren de senin yaydığın elektriği takip ediyor.
Dünü tekrar yaşamak için belli bir potansiyele takılmış, çözememiş olabilirsin. Her şeyi günlük hayata indirgemek yerine zihninin arka bölümlerinden başla. Mesela en derin acılarını besleyen zihnini düzenlemeye çalış. Söylemesi kolay dersen somut bir örnekle başlayalım. Örneğin; mutfaktaki bardakların durduğu raf gibi düşün zihnini. Seni yaralayan konuları rafın yani zihninin en arkalarına atarak işi çözmüş olmuyorsun. Tam tersine onlar orada bir şekilde olmaya devam ediyorlar. Ve bir gün yaşayacağın en küçük sarsıntı ya da çağrışımla gün yüzüne çıkma potansiyelini hep taşıyorlar. Kırık, çatlamış ya da hiç hoşlanmadığın bardakları rafında saklar mısın? Hayır! Çünkü kırık bardakla bir şey içilemeyeceğini, sana zarar vereceğini bilirsin. O yüzden rafın en arka taraflarına bile koymazsın kırıkları. İşte içimizde dönüp duran, bize acı veren detayları zihnimizin arka odalarına kilitlemek yerine hayatımızın bütününden çıkarıp atmalıyız.
Geçmişi düzenleyip, zihinden çıkarmak yeniden doğuş potansiyeli verir.
Elbette zihninizden çıkarıp attıklarınız ara sıra aklınıza gelecek. Ancak zihin bu, oyunlar oynamayı sever! Hatta o konuları hatırlatacak kişiler de somut olarak ya da soyut olarak arada bir hayatın bir köşesinden önümüze düşer. Önünüze ne şekilde gelirse gelsin kendinizden emin bir şeklide geçiştirebilmek istemez miydiniz?
Zihnin oyunlarıyla savaşıyoruz.
Karma devam etmesin, farklı benzerliklerle tekrarlanmasın zihnimizin bize hazırladığı tatsız oyunlarla savaşıyoruz. Gülmek, sevinmek, mutlu olmak için harcamadığımız enerjimizi bu savaşa uğruna heba ediyoruz. Zihnin oyunları galip geldikçe sadece başka adreslerde, başka insanlarda hayatının tekrarını yaşamış oluruz.
Geçmişte ne yaşamış olursanız olun şimdiki tam da şuandaki zaman dilimine odaklanın.
Daha büyük bir güçle auranızı güncellemelisiniz. Hayatınızda sorunlar bitmek bilmiyorsa belki de doğru çözüm yolunu gözünüzün önünde dururken siz ısrarla yaşadıklarınıza niye diyor olabilirsin. Belki bambaşka bir yol denemeniz gerekiyordur. Ya da çözüm basit olmasına rağmen gözleriniz karanlığa hapsolmuştur. Yaptığınız hatta düşündüğünüz her eylemin kendinizce yolları vardır. Bu yol her ne kadar çetrefilli olsa da o yolu daha kolay, hızlı geçirmek sizin elinizde. Bunu yaşam yolunda en iyi yine siz bilirsiniz.
Hayatınızı güzel kılma, karmanızı değiştirme konusunda ısrarcı olmalısınız.
Her şeyin değişeceğine önce kendiniz inanmalısınız. Koca evreni ne siz kandırabilirsiniz ne de ben kandırabilirim, unutmayın! Korku, kaygı, telaş, dileklerinize, dualarınıza inanmamak, olumsuz söylemler, görmeseniz de elinden tutmasanız da dünya evinde belli bir kanal açar. Ve siz o kanalı sizden enerji emen insanlarla, duygularla hatta anlık eşyalarla dolduruyorsunuz.
Bilinçaltınız, cennetinizle cehenneminiz arasındaki arafınız!
Sizce bilinçaltınız sadece sahip olduğunuz eşyalar, objeler, arkadaşlarınız hatta mesleğiniz mi? Bunlar gerçek bilinçaltınız değil ki! Bunlar sadece sizin gününüzü doldurduğunuz, rutin hayat akışınız. Tüm bunları bir kenara bıraktığınızda, bilincinizin çok daha gerilerine, arka planına doğru yol aldığınızda karşılaştığınız yerde ne görüyorsanız, bilinçaltınız yani siz o’sunuz! Şefkati başkalarından istemeden önce kendinize göstermeniz gerektiğini fark etmeye başladığınız an değişecek her şey. İşte bu tam da öz şefkat halidir. Unutmayın yaşamımız sadece bilinçli düşüncelerle şekillenseydi, hayatımızın her alanında bir parmak hareketi ile başarı sağlardık. Ama o kadar kolay değil diyor evrenin sahibi! Düşüncelerimizi, inançlarımızı, hayata bakış açımızı irademizi kullanarak değiştirebiliriz. Hayat bir yolculuk ise önce kendinizi okuyun, sonra hayatı okumaya başlayın ki karmanız bu sefer sizi daha yüksek bir mertebeye taşısın. Ayrıca imgelemeyi unutmayın.
Astrolog Zeynep Turan
30.07.2019
Yazının her türlü hakkı saklıdır.