KALBİMİZDEN GEÇEN YOL: TUTKU
Tutku Nedir?
Tutku; öyle yavaş, küçük ve çelimsiz adımlarla, parmaklarının ucuna basa basa giden korkuya benzemez. Kaçamak cevapların, amaların, niyelerin arkasına sığınmaz. Hemen gözden çıkarabileceğiniz duygulardan değildir. Biraz sakin kafayla düşündüğünüzde, kendi gerçeğinizi bulmanıza izin vermez. O, İçinizden dışınıza çıkaramadığınız ne varsa hepsini tek tek tarihe gömecek, uzakları yakın edecek, yanlışlarınıza, sevabım diye gözyaşı döktürecek. Açın kapıları sonuna kadar...
Hiç düşünmeye müsaade etmeyen tutku dik dik konuşmalarımızın, hatta sesimizin ilk keskin tonlaması ile kulaklarımızın tanışma halidir! Çıkmazlara koştuğumuz tutkulu günlerimize geri dönelim. Korkusuzluğunuzdan sıyrılarak yaptığınız ilk hamlenizi hatırlar mısınız? Hani o tüm günahları, ayıpları, doğruları, yanlışları ve tüm sınırları belirleyen korkulardan sıyrılmanızı sağlayan o ateş size ilk nerede düştü? İlk öpüşmenizde ya da ilk sigara deneyiminizde mi? Yoksa yaşınızdan büyük birine olan hayranlığınızda mı? Belki de erkenden odanıza kapanıp, kurduğunuz sonsuz düşlerinizle başlamıştır kim bilir?
Kanatları üzerinde ilk defa uçmaya başlayan masum tutku mutlaka en yükseğe doğru kanat çırpmak isteyecektir. Kaldı ki en masum haliyle yükselip küçüldükçe arkada bıraktığı korkulardan uzaklaşacak ve talihinin döndüğünü düşünecektir. Artık tek bir şey vardır; tutkuya doğru yani özgürlüğe doğru uçmak… Sınırları aşan tutku artık sadece kendi gerçeğinden uzaklaştırmak için kim bilirkişiyi nerelere kadar sürükleyecektir. Çok çabuk gözden çıkarabildiğimiz korkuların yaptıklarından biz ne kadar sorumluyuz bilinmez ama tutkunun esiri olup kendimize yönelmemiz de kolay olmayacak. Tutkunun yolu kendini göz göre ateşe atmaktan, yanmaktan geçerken, kibriti yakacak ilk kişi de biz olacağız. Aslında kendimize güvenmekten çok bu duyguya güvenip artık meydanlara inmişizdir. Kıymet bildiklerimizin değil kendi tutkumuzun peşine düşüyoruzdur.
Tutkunun en zor tarafı eleştiriye açık olmamasıdır. Kalbin elleri kolları tutku ile doluyken zihin ve beden devamlı adrenalin yükleyerek başkalarının söylemlerine katlanamayacaktır. “Bunu böyle yapsaydınız…” ,“ Çok biliyorsan al kendin yap.” diye bir anda çığlıklılara boğulan kalbin bu tarz söylemlere tahammülü yoktur. Kaldı ki tutunun sabırsızlığı kimseye benzemez. Tedirginliğinin sebebi ise kendini kamufle etmeye çalışıyor olmasıdır. Tutku şehveti tek başına kullanmak istemeyenlerin heba ettiği bir günah keçisi de olabilir.
Tutku, gemileri yakanlarla, yapanların ortak noktasıdır.
Gemileri yakanın gözü hiçbir şey görmez. Her şeyi göze almıştır. Gemileri yapanlarsa yeniden hayatı inşa eden, şekillendirenlerdir. Bu yıkım ve yapım aslında bir varoluş mücadelesi. Sonuç itibariyle her ikisi de her iki durumda tutkuyla yaparlar bunu. Fakat yakanın tutkusu saman alevi gibidir. Emek verenin tutkusu cesarete dönüşmüştür. O artık devamlılığın ne olduğunu biliyor ve neleri feda edeceğini kestiriyordur. O gemileri yakmaktan geçmiştir.
Bizi korkutarak hayatımızın direksiyonuna oturup, ne zaman hâkimiyeti elimize geçirmek istesek bizi sindirmeye çalışan tutkularımız tehlikeli hale gelir. Çünkü onun artık birçok hayata zararı vardır. Tutkunun paçalarından sızan kaybetmeme hali var ya işte bu genelde şöyle vuku buluyor olabilir; kendinden vazgeçme pahasına, aman düzen bozulmasın diye görmemezlikten gelmeye… ‘‘ Şimdi bununla ne alakası var? ‘‘diyen iç sesinize cevap vereyim; size inanmadığınız bir şeyi yapma isteğini, düzenli olarak yaşama azmini kim veriyor sanıyorsunuz. Anlamadım örneğini diyorsanız açıkça anlatayım; bir insan sevmediği hatta akşam eve geldiğinde şimdi binlerce huzursuzluk çıkaracak dediği kişi ile neden evliliğini devam ettirir. Lütfen hemen çocukları bahane etmeyin çünkü siz yüzleşmekten uzaksanız, kendinizi bu bahanelerle avutuyorsanız, iç sesinizi susturuyor ve günlerce, aylarca, yıllarca aslında var olmayan bir ilişkiyi yönetme halindesiniz demektir. İçinizdeki komutana sorun bakalım kimden güç alıyor. Tabi ki tutkudan!
Tutku korkudan ölüp dirilirken, cesaretle tekrar tekrar can bulmaktır.
Yeniden doğmak için yüreğimizdeki korkuların kabuklarını bir bir söktük. İlk defa karşı karşıya kaldığımız korkularımızla yüz yüzeyiz. Artık kaçmak istemiyor ve sonuçlarını görmek için seçim yapıyoruzdur. Kimsenin doğrusunun bu saatten sonra bir önemi yoktur. Zihin en büyük savaşı vermiş, kendi iç dünyasındaki derin kuyunun içine dalmış, varlığını sorguluyordur. 7 milyarın içinde ne yapması gerektiğini arıyordur. Doğruların, kalıpların, ailenin, şehirlerin bağlı olduğu kültürlerin bir engel teşkil etmediğini fark etme halindedir. Öyle ki inançlar ve günahlar bile korkutmuyordur. Yüreğinin üstünde oturan tonlarca ağırlıktan kurtulmuş gibidir. Yürekteki cesaret artık zihne sadece çelme takıp geçme derdindedir. O özgürlüğün kanadına oturmuş, bildiği tüm doğruları tekrar tutku ile deneyimlemeye geçmiştir.
Tutkulu yürek kaybetmemek için elinden geleni yaparken, asla sıradan davranamaz. Bildiği tek şey vardır, risk aldığı yüreğini nasıl aydınlığa çıkaracağı. Uykuların düşmanı, bedeni dinçleştiren bu duygunun elde edemeyeceği ülke sınırı yoktur. Toplum tutkuyu sevmez. Tutkulu insanların çıkışlarını eleştirir. İlk tökezlediğinde ise alaşağı etmek, desteklemekten daha kolay gelir. Yani tutku yalnızca anamızı babamızı korkutmaz, çevremizi, toplumumuzu da korkutur.
Tutkunun ağırlaştırılmış hali müebbettir.
Tutkuyu aniden başlayan diş ağrısına benzetebilirsiniz. Ama unutmayın diş ağrımadan önce kendi içinde problem yaşamaya başlamıştır. Yani zihin korkularını bilip görmemezlikten geldiği sürece, korkuların oluşturduğu basınç ile tutkuya tutunup daha ani kararlar alacaktır. Eksik ne ise önce orayı dolduracaktır. Dolayısıyla diş ağrısı ile hareket etmek zorunda kalan zihin, kimseye tam olarak sabır gösteremeyeceği gibi kendini de ifade edemeyecektir. Kendini ifade etmek için yaptığı hamlelerde ise mutlaka içinde cesur iddialar olacaktır.
Bir engeli aşarken bir tutam tutkunun olması işimizi kolaylaştırabilir, hayat yolunda değişkenliği barındıran zihinlerimiz olduğunu unutmayın. Uzaktan bakıldığında yanıp tutuşturan tutkuların da artık raf ömrünün kısıtlığı olduğunu göz önünde bulundururuz. Gün gelip bizden hesap sormasına da izin vermeyiz.
Tutuklu bir geçmişin olacaksa tutku ile aran varsın bozuk olsun. Her ne olursa olsun tutku ile tutunduğumuz dal kırılmaya da çok müsaittir. Ona ne kadar yük vermek istediğin senin cesaretin ile alakalıdır. Korkularından arınırken cesur olup kendi iç dünyamızla tanışıp eski defterleri tam anlamı ile kapatmak gerekir.
Birilerini terk etmek de var bu işin içinde. Kendini terk ederek birlerini kazanacaksan; kabul et bir gün koca bir hayatı kaybetmiş olacaksın. Duygusal yaşamımızdan düşüncelerimize kadar her alana yayılan bu büyük güç, yaşamımızı şekillendirmekle kalmayıp davranışlarımıza da yön veriyor. İçimizdeki güçten kaynaklanan eğilimlerimizi yönlendiriyor ve çoğu zaman mantığımızla örtüşmeyen kararlar almamıza sebep oluyor. Bir insana karşı duyduğumuz tutkulu aşk, gözümüzü kör etmekle kalmayıp tüm planlarımızı ona göre şekillendirmemize hayatımızı adamamıza sebep olabiliyorken bunu yürekteki ilk kör bıçak darbesi gibi hissediyoruz.
Nereden besleniyor?
Tutku aslında zihinlerin özgür iradesi olduğunu kabul etmeyen bir sistemden beslenir. Hepimiz birbirimizin düşüncesine gerçekten önem veriyor ve teknolojiyi sonuna kadar kullandığımız bir yüzyılda yaşıyorsak, neden kendimizi tam olarak ifade edemiyoruz? Ediyorsak neden yanlış anlaşılıyoruz. Avuçlarımıza sığdırdığımız çevremizi, bir tuşla haberdar ettiğimiz hayatımızı, duygularımızı isteklerimizi neden ifade etmekte zorlanıyoruz? Çünkü kendimizi tanıma cesaretini göstermiyorken, başkalarını yine hedef alıp tutkularımızın sürüklediği yöne doğru gitmek daha kolay geliyor. Hâlbuki tutku, esiri olunmadığında hayatı kolaylaştıran, hedefe giderken daha kolay gitmemizi sağlayandır.
Elle tutulamayan, gözle görülecek kadar bizi ele verecek tutkunun aydınlatmayan ışığından kurtulmak istiyorsak, gerçekten başkalarını geri de bırakınca zayıflamaya başladığını bilmemiz gerekiyor. Görmesek de beslenecek yer arayan tutku, bir anda zihinde uyumlu hareket etmeye başlayarak anlık ya da günlük enerji verecektir. Bu döngüde cesurca sorgulamalar başlayacak ve kendini daha sağduyulu değerlendirmeye başlayacaktır. Artık gecenin en siyahından çıkan zihin umutlarını yeniden kazanmaya başlayacaktır. Zaaflarına ölürcesine itaat etmekten kurtulmaya başlamışken, iplerin çözülmesi aslında imkânsız gibi görünen birçok şeyi yaptığını, her ne hikmetse bir yerde dengesini kaybedip düştüğünü görecektir.
Korku, Tutku, Cesaret Üçlemesi
Tutku korkudan beslenir, cesaretle yönlenir. Hayatta vazgeçilmez gibi görünen tüm konuların cevaplarını bildiğimiz halde belirsizliğe düşmek bir şeylere tutunmak, birilerine sarılmak tamamen insani duygularımızdan kaynaklanır.
Cesaret zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ise ölüme götürür demiş Eflatun;
Eğer tutuklarınız yüzünden rotanızı kaybettiğinizi düşünüyorsanız ve bir yerlerde kendi yanlışlarınızı da görebiliyorsanız bunun adı keşke değildir. Cesaretle yoluna devam etmek istiyordur tutku! Artık kalbiniz zihninizin sorularını duyabiliyor ve sizin kurtarıcınız olmak için çok daha yüksekten bakmayı öğretiyor. Bu sefer uçan siz değil, kendine kuş bakışı bakmayı deneyimleyecek zihninizdir. Ruhunuzda ulaşılmaz dağlarınız çiçek açacağı gün gelmiş demektir. Artık, zihniniz bilinçaltınıza inmiş, çalışmalara başlamıştır. Korkularınızı tanıyor, tutkunuzu kontrol edebiliyorsunuz.
Tutkuyla, zihnin kavuşması!
İnsan zihni, dikenli bir yol gibidir. Bahaneleri ise elde edemedikleri, ulaşmadıklarıdır. Marifet ise bunu keşfedip kendi mayınlarına basmadan, yürüyebilir hale gelmektir. İçimizdeki tutkunun, korkularını ele geçirdikten sonra cesaret ile yoğrulması ise kendi kapasitemizi ne kadar esneteceğimizi göstermeye yarayacaktır.
Sakin olun tutkularımız dinginleşiyor.
Başkalarının düşünceleri ve yorumlarını da geride bırakıp bir iki dakika ya da bilemedin yarım saat konuşama derdinden sıyrılırken, duygusal açıdan olgunlaştığımızı göreceğiz. Başladığımız yere vurgu yapabilir, özgür irademizle ile tanışabilir, sorgulayabilir, kontrolü ele almanın haklı gururu ile kendimizi yeniden doğmuş, gibi hissedebiliriz. Aslında tutkularımız bizi sarhoş etmeye çalışırken, sadece günahlarla tanıştırmadığını da anlamış oluruz. Gerçekten de hedeflerini cesurca belirleyeceğini, istediğin dilediğin hayat rotanı çizeceğini işaret ediyor. Kalbimizdeki tutkuyu yok etmemiz, bir daha onu kazanamayacağımız anlamına gelmiyor. Aksine ruhumuzu kemiren hastalıklı duygulardan kurtulup, korkuyu dövüp, cesaretimizle yoğurduğumuz tutkumuzu yönlendirerek yeniden hayatımıza alacağımız alanlar yaratıyor. İpin ucu her ne kadar duygularınızda gibi görünse de asıl sahip sizsiniz.
Ölümsüz aşklarda kaybolan kalpler!
Her duygunun sanki bir kokusu vardır. Sevginin; baş döndürücü esintisi ile gelen ılık ılık bir esintisi vardır. Taze açan mevsimlik çiçekler gibi huzurla karşılarsın bu duyguyu. Tıpkı mevsimler değişip ve dönüşürken sevdiğimiz o kokunun burnumuzun direğini titretecek kadar özlem bırakması gibi. Varken yaşam ağacın olan bu tutku; kök almaya, yeşermeye ve çoğalmaya kadar olan tüm güdüleri hareketlendirir. Yokluğunu da bilirsin. Tat vermez yaptıkların, eksilir, elin ayağın bağlanır sanki... Kim istemez ki hep yanı başında olmasını. Gözün gönlün en yakın mesafede durmasını. Sen değil misin tüm dünyayı karşına alan, uğruna feda ettiğin geleceğini…
İçinde yarattığımız bir şekli de vardır tutkunun. Ne kadar yaratmak istersek aslında o kadar vardır. Yani biri çıkıp sana “Bunu biz yaratıyoruz.” diyebilir. Bir diğeri de; “ Aşk zaten tutkunun ta kendisidir” der.
Sen kim isen aslında ne istersen onu biçersin. Yani herkes kendi içinde yaratır aşkı da tutkuyu da. Kalp bu işte… Kimi adanmayı, kimi de tapılmayı ister.
Burçların Tutkuları
Koç: Hayatı büyük resimler haline getirmeye çalışan Koç burcu için, gündelik hayatında konu ne olursa olsun, öncülük etmek ister. Liderlik onun için bir tutkudur. Başta olmak, yön vermek kendi varlığını hissetmesinin yansımasıdır adeta.
Boğa: Denge, bir Boğa burcunun yaşamını kendi standardında yaşaması için oldukça önemlidir. Peki, bu dengeyi nasıl sağlıyor? Elbette ki kendisine bir hedef belirleyip, amacına bağlı kalarak. Evet, bu aşamada amaca bağlı kalmak Boğa için bir tutkudur artık.
İkizler: İşte, sosyal hayatta, aşkta ve diğer her konuda paylaşım içinde olma İkizler burcu için oldukça önemlidir. Bir araya geldiği kişilerle kuracağı iletişim öylesine bir tutkudur ki; bu tutkusu konuşmaları sırasında bir tiyatro oyuncusu gibi davranışlarına ve mimiklerine varana kadar yansır.
Yengeç: Duygularını kalbinin tam ortasında taşıyan Yengeç burcunun en büyük tutkusu hayallerini gerçekleştirmektir. O hayallerine öylesine bağlıdır ki önüne çıkan engelleri teker teker aşmaya hazırdır yeter ki olumsuz duygulara kapılmasın.
Aslan: Gösterişli mi gösterişli, yeri gelince benliğinden asla taviz vermeyen bir Aslan burcunun en büyük tutkusu, her daim göz önünde olmaktır. Bu tutkusunu da yaratıcılığını, fikirlerini, tarzını konuşturarak ortaya koymak ister.
Başak: Düzene ve planlı hareket etmeye özen gösteren Başak burcunun en büyük tutkularından biridir detaylar. O hayatı iğne oyası gibi işler, her detay hayatın parçalarından birer esintidir. Detayların ışığında başarıya doğru yol alır.
Terazi: Hayatta her şeyin mümkün olduğunu bilen Terazi, en güç noktalarda bile uyumu yakalamaya çalışır. Çünkü en ufak bir uyumsuzluk onun için dağılma ve karmaşayı beraberinde getirecektir. Tutku haline getirdiği uyumu tüm nezaketiyle kalbinde ve aklında misafir eder.
Akrep: Bilinçaltında dolanan sorunlardan, gündelik hayatı ele geçiren tozpembe yalanlardan arınmak ister bir Akrep. Onun en büyük tutkusu gerçeğin özünü kavramaktır. Bu yüzden çok araştırır, okur ve sorgular.
Yay: Hayatı bir tecrübe ve bilgi edinme alanı olarak gören Yay burcunun en büyük tutkusu; hayatın özündeki anlamı keşfetmektir. Kendi sınırlarını genişletirken derin bir felsefe yaratır ve bu felsefeden herkes yararlansın ister.
Oğlak: Karizmatik, sabırlı ve öz disiplinini içsel bir güçle sağlayan Oğlak burcunun en büyük tutkusu; toplum içerisinde saygın bir yere sahip olmaktır. Bunun için hayatı boyunca mücadeleyi asla elden bırakmaz.
Kova: Hayata çok farklı bir pencereden bakan, sorgulayıcı Kova burcunun en büyük tutkusu; özgürlüğünü baştan uca hissedebilmektir. Bu yüzden derin kalıpların içine girmek istemez, elinden geldiğince değişime ayak uydurmaya çalışır.
Balık: Duygularını, aklını, savunmalarını hep daha iyi hale getirmeye çalışan Balık burcunun en büyük tutkusu; hayata karşı farkındalık ve tecrübe kazanmaktır. Bu tutkusu sadece kendisiyle sınırlı değildir. O, aynı zamanda başkalarına da farkındalık ve bilinç kazandırmak ister.
09.06.2018
Yazının her hakkı saklıdır.
ZEYNEP TURAN