YENİ NESİL YALANLAR
Kim küstürdü bizi, birbirimize kim kırdı bu kadar ki; hem samimiyetsizliğimizi gizleyemiyor hem de tuhaf şekilde ilgili görünüyoruz. Yaşadığımız hangi ilişkinin, tartışmanın, hayal kırıklığının yarasını saramadık da yüreğimiz derin aşklardan geçip, tatsız tuzsuz ilişkilere kaldı?
Bu yazıyı bana yazdıran aslında uzun zamandır gözlemlediğim insan ilişkilerinin geldiği boyuttan duyduğum huzursuzluk…
Bir bakıma hem sosyal olmak hem iletişim halinde olmak hem de her yere yetişmek istiyoruz, bunun için var gücümüzle fedakârlık yapıyoruz fakat sonrasında öyle şeylerle karşı karşıya kalıyoruz ki tepkilerimizi, memnuniyetsizliğimizi sitem ederek, öfkelenerek göstermek zorunda kalıyoruz. Evet kabul ediyorum hepimizin; sınırları olmayan, teknolojinin bize sunduğu o akıllı telefonların içinde yarattığımız, devamlı beslememiz gereken, her fırsatta göstermek istediğimiz hatta sosyal medya hesaplarımızda birileri bakar, mutlaka bir şey paylaşmalıyım diye yaşadığımız bir dünya var artık ve bunu herkese anlatmak istiyoruz.
Hepimiz oradan düğünleri, doğumları tebrik eder olduk ve hatta ölümleri de artık oradan yad ediyoruz. Belki de tabir-i caizse işler bu kadar sarpa sarmadan evvel bazı şeyler iyiydi, keyifliydi. Fakat gel gelelim bunun iyi yanlarını çoktan geçtik. Çünkü yaşadığımız hayatın her köşesini anlatmaya çalışırken kafamızı o akıllı telefonlardan kaldırıp sevdiklerimizin gözüne bakarak sohbet edemez, yüreğine dokunacak sözler söyleyemez olduk. Nefes aldığımızı bile ispat etmek zorunda hissediyoruz kendimizi.
Halbuki yaratıcılığımızı, orada ne olmuş, kim kime ne yapmış ne demiş diye merak ettiğimiz o sahte dünyanın içinde kullanmaktan ziyade kendi hayatlarımızla alakalı meselelerde kullansak ya, kendi hayatımız, seçimlerimiz, hayallerimiz, gerçeklerimiz için somut adımlar atsak ya… Bununla ilgili size çok güzel bir örnek verebilirim. Bir uygulama düşünün, telefonunuzda en çok nereye girdiğinizi, kullandığınız o sosyal medya hesabında kaç saat geçirdiğinizi söyleyebiliyor. Sonuçlara inanamayacağınız kadar çok zaman ayırdığınızı görebilirsiniz.
Bu aralar size tavsiyem şu: duygularımızı gerçekten anlatmayan, ruhumuzla, iç dünyamızla bağdaşmayan bir söze ya da bir fotoğrafa az olsa bile mesai harcamayın. Kendinize şunu söyleyebilirsiniz: bugün gerçek anlamda ihtiyacım olan başkalarının ne yaptığı mı yoksa sitemlerle dolu, hayal kırıklığına uğrayan yüreğimi mi iyileştirmek? Aslında bu bir soru değil bu bir cevap. Evet bir seçim yapmanız gerekiyor ve bu seçimde sadece sizin söz hakkınız olmalı. Belki dününüzü değiştiremezsiniz, belki yarına cesaretiniz yok ama bugün yaşıyorsunuz, ‘’şu an’’ elinizde dolayısıyla harekete geçebilirsiniz. Nasibinizde olmasını istediğiniz o her neyse ona ulaşmak için önce olumsuzluklarla doldurduğunuz zihninizi tüm kötü şeylerden arındırmanız ve kendinize yeni fırsatlar yaratmanız gerekmiyor mu?
Size şimdilerde demode olan, aslında gerçek ve samimi bir şeyi hatırlatmak isterim öyle ki bu eskiden hemen hemen herkesin sinirlerini bozan ama şimdilerde bu gerçekliğin ve samimiyetin kırıntısını hiçbir yerde bulamayacağımız bir hatırlatma olacak.
Merak etiğimiz bir şeyi öğrenmek yahut kızdırmak için yanımızdakini cimciklemenin kaçınılmaz olduğu günler.. Kimsenin bu yüzden kızmadığı, kalp kırmadığı, büyük tepkiler vermediği o günler.. Ah işte o el kol hareketlerine, o şakalaşmalara hasret kalacak hale gelen bizler. Samimiyetsiz samimiyetler, gerçekle yalanın ayırt edilemediği, maskeli balodaymışız hissi veren zamanlar..
-Aaa canım nasılsın,
-İnanılmaz görünüyorsun,
-Bir ara görüşelim
-Görüşelim canım.
(KATİYEN GÖRÜŞMEDİLER)
Belki de bu durum sadece bizim toplumumuza özgüdür. Başta da dediğim gibi her yerde herkesi tanıyor olmaya çalışmak, ah ne büyük yorgunluk! Korkunç bir şekilde herkes herkesi tanıyor, herkes herkese dair bilmesi gerekenden çok daha fazlasını biliyor. Cehennem gibi.
Başkalarının tercihleri, yaşamları sanki hiç işimiz, problemimiz yokmuş gibi bizim dışımızda neler olduğunu ve olacağını merak ederiz. Aslında evet, Ay’ı İkizler ile yönetilen bir toplumun meraklı, araştırmacı olup kafasına göre hareket etmemesi zaten pek mümkün de olmazdı.
Bir de şu var: Kendi meselemiz olsun ya da olmasın hiç fark etmez, burnumuzu sokar tüm merhametimizle ya olaya el koymak isteriz ya da çomak sokmak! Sokma burnunu, bilmediğin bir şeyi biliyorum demek zorunda kalma! Mahcup olma, yorulma, yüklerine yük ekleme. Başkalarının hayatını, kazancını, dostunu hatta düşmanını öğrenip ne yapacaksın. Dedikodu hayatına ne katacak. Gülümseyerek bitirmediğin, bir şeyler üretmeden kapattığın bir gün senin hayatında nasıl bir iz bırakacak? Söyleyeyim, hep sil baştan yapmak zorunda kalacaksın, hep yeni çevrelere girmeye çalışacaksın. Sosyal hayat, iş, eğitim, ikili ilişki, kariyer fark etmez hayatımızın her alanında dönemsel olarak ilgimiz dışarıda olanlara kayar.
Bugünlerde aklıma sık sık gelen bir konu bu. Dünya değiştikçe elbette toplumun genel yapısı ve normları da farklılaşacak. Ancak içimizdeki öz ve geçmişten gelen alışkanlıklar bir miras gibi kalıcı. Onlar hep bizimle. Dünya döndükçe çekiştirdiğimiz, derdine düştüğümüz konuların kalitesi değişiyor. Belki farkına vararak belki de farkında olmadan onun eşi, bunun sevgilisi, şunun çocuğu, onların modası derken alıp başımızı gidiyoruz bir yerlere ama bize faydası var mı? Onu işte hiç sormayın!
Çekiştirmenin tipi değişmedi, yaklaşım farklılaştı. Artık;
‘’Evimize giren çıkanları,
Birinin partnerinin telefonunu, internetini ne sıklıkla kullandığını,
Araba, ev, arsa yatırımı mı yaptığını, peşin mi taksitle mi aldığını,
Girdiği sınavını, sıralamada kaçıncı olduğunu,
Mezun olup olmadığını, işe girerse ne kadar maaş alacağını,
Evliliğini, düğün için ne kadar harcayacağını…
Boşanmış ya da sevgilinden ayrılmış, mal paylaşımını,
Sosyal medyadaki takipçilerinin gerçek mi fake mi olduğunu,
Davetteki elbisesini, satın mı aldığını kiraladığını mı,’’ gibi gibi.. Bunları merak ediyoruz, çekiştiriyoruz. Liste uzun, yazdıkça yazarsın.
Peki bu kadar çekiştirmenin sisteme faydası ne?
Pazarlama, algı yönetimi, bir nar aldım bin tane çıktı zihniyeti mi?
Daha çok almak, daha çok istemek daha çok ulaşmayı doğururken bir yandan imkânsız olanlar için başkalarına haset etmeyi hep birlikte oluşturduk. Oysa bu evrede düşünün her şeyin neredeyse bir alternatifi var. Hatta ilişkiler içinde durum böyle. İnsanlar önce kendi yakın çevrelerini irdelemeye başlıyor sonra hakla halka büyüyor ve nerdeyse sınırları aşıyorlar. Bir dönem hatırlayın hem internet ortamında hem de tv programlarında çok fazla magazin haberleri vardı. Hala da öyle. Hafta sonu evde kahvaltı keyfi yanında televizyonda ya da gazetede magazin haberleri ile haşır neşir oluyoruz. Sevin yahut sevmeyin, ünlü isimlerin, göz önündeki insanların hayatlarını çekiştirmekle başladık işe. Şimdi de sıradan hayatlara doğru akıp gidiyor ve zamanı geldiğinde herkes bu durumdan bir şekilde nasibini alıyor.
Birilerinin eşini, parasını, sevgisini, sosyal medya hesaplarını, evine aldığı süs eşyasını, giydiği kıyafeti, taktığı takıyı, düşüncesini, inancını, yaşam stilini dahi hiç işimiz gücümüz yok gibi başladık çekiştirmeye… Kimin daha iyi göründüğünün ve neye sahip olduğunun daha fazla değerli görüldüğü bu materyalist zihniyette, jenerasyon farkı göz etmeksizin önümüzdeki yirmi yıl boyunca da böyle devam edebilir. Ancak insanlar teknolojiyle birlikte doğal akışlarında kaybolmaz, sadece kendilerine dönük yaşar ve çevresi ile empati kurmaya gönül verirse özgürleşir. Gerçek özgürlük de budur. Geçmişten arınamıyoruz, gelecekten ve henüz gelmemiş olandan korkuyoruz. En iyisi anda kalmak..
Peki size bir soru, hadi dürüst olalım, siz bu sıralar neleri çekiştiriyorsunuz?
Astrolog Zeynep Turan
20-04-2017
Yazının Tüm Hakkı Saklıdır.