Hello Dergisi - Kalbine Güven, Aşk Hala Var... Röportajı
‘Kalbine Güven Aşk Hala Var’ kitabının yolculuğu nasıl başladı? Neden aşk ile ilgili bir kitap yazma ihtiyacı duydun? 21. yüzyılın hızına mı yetişilmiyor?
Uzun yılardır, astroloji alanında danışmanlık veren biriyim biliyorsun. Özellikle de ilişki danışmanlığı. Son 10 yıldır ilişkiler üzerinden verdiğim danışmanlıklarda öyle dertlere, ayrılıklara ve gözyaşlarına dokundum ki... Sevgiyi yaşamak için kendi kendimize öyle aşılmaz duvarlar örüyoruz ki… Neredeyse her bakışın altında belli belirsiz bir huzursuzluk var. Kendime hep şöyle derdim, yolun yarısına gelince dokunduğum tüm kalpleri, bir kitapta toplayacağım. Biraz erken davrandım çünkü 2017 yılını astrolojik olarak keleme alırken şunu fark ettim: Bu yüzyıl köprü bir yüzyıl! Aslında ilişkiler, duygular, güven, sahiplenme gibi olgular büyük bir değişimden geçiyor. Zaman akarken, sadece değişmiyoruz, yaşadığımız zamanda büyük bir illüzyondan geçiyor. Bu da gündelik diyalogların hızlı akmasına neden olurken, ilişkileri sancılı süreçlere sürüklüyor. Fark etmemiz gereken sorun bizde değil yaşadığımız zaman diliminin büyük bir revizyondan geçmesinde. 21. yüzyılın adını köprü yüzyıl diye isimlendirirken, bir yandan da değişime yetişmeye çalışan bir nesil olduğumuzu fark ettirmeye çalışıyorum. Kendimizi daha çok baskı altına almak yerine, ne istediğimize odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum. Sevgiyi anlamlı yaşayabilmek için uzun bir yol haritası çıkarmış oldum bu kitapla.
Toplumun bu kadar bozulduğu, sosyal medya ağlarının bu kadar geliştiği bir noktada aşk hala var mı gerçekten?
Aşk, insanlığın ilk günü vardı son günü de olacak. Aşk yıpranmadı aslında kalpler yıprandı. O yüzden aşk hala var kalbine güven diyorum kitabın adında da. Sosyal medyanın ulaşılabilirliği ilişkilere renk kattı belki ama içimizdeki huzuru da silip götürdü. Tüm ilişkilerin, diken sütünde olmasının nedeni ise sosyal medyanın kişiyi biz kavramından çıkarıp, ben kavramına taşıması ve ilişkilerin dokusunu bozması… Örneğin; yeni başlamış bir ilişkide, kişiler birbirini dinlemek yerine sosyal medya hesapları üzerinden değerlendirip öyle tanımayı tercih ediyorlar. Bu da vitrin diye isimlendirdiğim ilişkileri popülaritesini artırırken, vitrini olmayan ilişkilerin tercih edilmediğini işaret ediyor. Fenomen çiftlerin gözetlendiği bu zamanda, aşkı çekiştirmek çok kolay… Fakat aşkın bir suçu yok, biz aşka bin bir kılığa sokmaya çalışıyoruz. Aşk göz göze bakmaktır, dokunmaktır, konuşmaktır. Sosyal medya hesaplarından nasıl göründüğüne bakıp da hayatını, ilişkisini yaşayamayan “âşıklar” var. İnsanlar, neredeyse telefonları ile ilişki yaşarken, oluşturdukları sosyal medya hesaplarındaki kimliklerine daha çok zaman ayırıyorlar. Telefonlarıyla yaşadıkları ilişkiden, gerçek ilişkilerine zaman ayıramıyorlar. Öyle olaylara şahit oluyorum ki, aynı evin içinde whatsappla yazışan, ya da eşinin gün içiresinde yaptıklarını onunla konuşmak yerine, sosyal medya hesabından takip eden… Bunlar yanlış değil belki ama kimi zaman ilişkide doğru iletişim yollarını kapatabiliyor. İlişki, iki kişi arasında büyür, gelişir ve derinlik kazanır. Telefonu çekin aradan! İlişkinize sosyal medya üzerinden mana yüklemeye çalışırsanız, duygularınıza haksızlık yapmış ve aşkınızı hırpalamış olursunuz. Yine da sorunu sosyal medyadaki iletişimden değil de, iki kişi arasındaki iletişim sorunundan kaynaklandığını fark etmenin gerektiğini unutmamak gerekir.
Aşk nasıl bulunacak peki? İnsanlara nasıl bir yol çiziyorsunuz? Neler öneriyorsunuz?
Mükemmeli aramayarak, mükemmel olmaya çalışmayarak. Bir de sevdiğimiz kişide her şey olmasını beklemeyerek. Kriterleri gerçekçi bir şekilde belirlemek gerekiyor. Aşkı önce kendi kalbimizde bulmamız gerekiyor. “Seviyorum” demek, kimine zor, kimine kolaydır ancak sevebilmek herkesin başarabileceği bir eylem değildir. Kendini tanıyan insan, başkasına da yer açmaya hazırdır. Ne istediğini bilir, bu çok önemli. Aşk için hazır mısınız? Önce bu soruyla başlanabilir mesela. Eğer hazırsanız, karşınızdaki insanın sevme kabiliyeti var mı onu ölçmeniz gerekiyor. Yoksa sevme, âşık olma kabiliyeti olmayan bir insan için zamanınızı boşuna harcayabilirsiniz. Hatta bu konuyu kitabımda da “Sevme Kabiliyeti” başlığında işledim.
İlişkide mutlu olmak için neler yapmak gerekiyor?
Mutluluğun formülü aslında herkes için değişebilir. Sen, uzun ilişkilerden hoşlanıyorsundur, diğerinin kalbi ise kısa süreli maceralar için çarpıyor olabilir. Ama her zaman söylerim, insanın en temel ruhsal ihtiyacı sevdiği insanla güvenli bağ kurmaktır, bu da ancak uzun soluklu bir ilişkide gerçekleşebiliyor. İnsanın kendisini tanıması en önemli unsur diyebilirim. Kendimizi çözmek, kendimize yakınlaştıkça, iç sesimizi dinledikçe başlıyor.
Ne istediğimizi mi bilmiyoruz?
Gerçekten çok güzel bir soru bu Figen’ciğim. Danışanlarımla da en çok bu konunun üzerinde duruyorum. Aynen söylediğin gibi en büyük sorun, ne istediğimizi bilmememiz. Yine konu aynı yere geliyor aslında kendimizi tanımadan, ne istediğimizi bilmeden diğer kişiye ulaşmaya ve aşkı yaşamaya çalışıyoruz.
Kendi isteklerimize odaklanmadığımız süre mi kaybediyoruz?
Çok doğru! Tabii buradan şöyle bir şey çıkmasın, bu narsist çağda hep kendimize odaklanalım, ben, ben diye ortalıklarda gezelim. İlişkilerde uçlarda yaşadığımız bir çağdayız. Ya sevdiğimiz kişi için kendimizden geçecek kadar fedakârlık yapıyoruz ya da sadece kendi isteklerimize odaklanıyoruz.
İkisinin arasını mı bulmak lazım diyorsun?
Aynen. İlişki de kişinin kendi isteklerini, arzularını bir kenara bırakıp, sadece birlikte olduğu kişinin isteklerine göre yaşaması, hayatını tamamen ona adaması mutlu etmiyor. Belki başlarda bu tümüyle adanma durumu mutluluk getiriyor gibi görünebilir ama uzun vadede mümkün değil ne yazık ki. Düşün, bir insan kendinden vazgeçtiği bir hayattan nasıl memnun kalabilir? Her insanın duygu dünyasını tatmin etmesi gerekir. Bu da önce ilişki halinde olduğu kişiyle sağlanır. Diğer uç nokta ise bencillik. Hep “ben” demek ve karşındakinin hislerine, isteklerine kulak asmamak… Birlikte olduğunuz kişiyi hiçe sayarak bir ilişki yaşayamazsınız. Dahası mutlu edemezsiniz ve mutlu olmayan bir kişinin size sunacakları da sınırlıdır. O yüzden doğru iletişim, karşılıklı anlayış ve emek ilişkinin ham maddesidir.
İlişkilerde kendimizi mi ifade edemiyoruz?
Evet, ne yazık ki… Kadın erkek ilişkileri üzerine bazı taktiksel davranışlar, küçük oyunlar var, özellikle kadınlar arasında. Ben de duyuyorum, okuyorum. Bir süre sonra bu çetrefilli yollar ilişkiye ayak bağı oluyor. Ne istediğimizi bilerek girdiğimiz yolda doğru şekilde ifade etmemiz gerekiyor.
Şimdi arıyor, açmayayım bir gün sonra geri dönerim, merak etsin gibi mi?
Söylediğin abartı ve tam yerinde bir örnek. Tabii ki ilişkinin başında yapılması gereken bazı kurallar var. Kitabımda da yazdım ama kendini ifade etme noktasında bu yöntemleri abartmamak gerekiyor. Aramaya bir gün sonra geri dönmek nedir değil mi? Merak uyandırmak, mesafeli davranmaktan çok insanı endişelendirir. Allah korusun insan, başına kötü bir şey geldi mi diye düşünür. Kısacası, bazı kurallar elbette var ama taktiklere boğulmayın diyorum. Çünkü bir süre sonra ilişki amaç haline geldiğinde, doğallığını kaybediyor. Bırak kendini ifade etmeyi, ilişki taktiksel bir savaşa dönüşüyor.
Yaşadığımız aşk gerçekten ‘ruhun aynası’ mı? Bazen bizim çoook dışımızda da bir yapıya, kişiye de âşık olabiliyoruz, ya da aşk yaşıyoruz...
Belki de o çooook dışımızda olan ruhumuzun diğer aynasıdır? Yani derinlerinizde istediğiniz ama farkına varmadığınız arzularınızı tatmin ediyordur. Ruhunuzun aynası birebir size benzemek zorunda değil, zaten öylesi çok sıkıcı olmaz mı? Bize benzemeyen birine aşık olmamızın başka bir anlamı var ve yine duygusal dünyamızla ilgili.
Artık iki ruh tek beden olabiliyor mu? Yoksa bütün bunlar geçmişte mi kaldı?
Neden olmasın? Akıl şunu biliyor, her ilişki bir gün bitebilir. İster otuz yıllık bir evlilik olsun, ister taze bir aşk… Fark etmiyor, günümüzde her insan, ilişkinin bir gün bitebileceğini biliyor. Ancak böyle yaşamıyor ya da ilişkisine bitecek nasıl olsa diye başlamıyor. Ruhsal olarak sağlıklı olan da bu aslında, sevdiğiniz kişiyle yaşlanmayı, bir ömür birlikte olabilmeyi hayal etmek. Tabii ki, ayrılığın da bir gerçek hatta bazı durumlarda en iyi çözüm olduğu bilgisine sahip olarak. Gelişen teknoloji, hep bahsettiğimiz sosyal medyanın ilişkileri hızlandırması, insanı dejenerasyona itmiyor değil. Ama geçmişten örnek aldığımız ideal ilişki ne? Anneannelerimizin, babaannelerimizin bitmeyen evlilikleri mi? Eğer öyleyse, orada biraz düşünmek gerekiyor. Acaba geçmişte yaşanan evlilikler, bir ömür mutlu olunduğu için mi bitmedi, yoksa kader olarak mı görüldü? Ben, ikisinin de varlığına inanıyorum. Ama günümüzde beklentiler çok başka… Yine de melankolik bir tavrım yok bu konuda, geçmişte ne aşklar yaşanmış, şimdi öyle mi gibi… Şimdi de yaşanır, yaşanıyor da. Yeter ki kişi kalbine inansın.
İlişkiler neden çözülemiyor?
İletişim! Doğru iletişimi kuramamak ilişkilerin en büyük sorunu. Bir kere akıllı telefonların bizden daha akıllı olduğunu düşünmeyelim. Danışanlarıma da sık sık öneriyorum, yüz yüze iletişim kurun, derdinizi, sevdiğiniz kişinin gözlerinin içine bakarak anlatın. Yazarak ya da telefonla konuşarak doğru bir iletişim kuramayabilirsiniz. Netice de hepsinde biraz eksiksiniz. Sadece kulağa ya da göze hitap ediyorsunuz. Yüz yüze geldiğinizde ise bütünüyle karşınızdaki kişiye odaklanabilirsiniz.
Kadının ve erkeğin beklediği, aradığı nedir?
Çok farklı şeyler değil aslında. Kadınların da erkeklerin de aradığı ilk şey güven. Erkekler de kadınlar gibi ilişkilerinde ilgi, samimiyet, şefkat ve bağlılık arıyorlar. Ama kitabımda erkeklerin ve kadınların isteklerin çook detaylı anlattım. Şimdi, buradan anlatırsam, dergide kitabı da yayınlamak zorunda kalırsın.
20 Kasım 2016
Röprortajın her hakkı saklı bulunmaktadır.